Gazetecilik kamuoyu adına yapılır.
Öyle bir iştir ki; sorgularsınız, araştırırsınız, konuyu irdeler, derinlerine inersiniz, haberi hazırlar servis edersiniz.
Görülmeyeni yazar, peşine düşülmeyecek sanılan işleri ortaya çıkarırsınız. Nihayetinde kimseye yaranamazsınız ancak vicdanınız rahat olur…
Gazetecinin yereli / ulusalı olmaz. Gazetenin yereli / ulusalı olur.
Habercilik başka bir şeydir yani. İşin aslı hem herkes takip eder hem kimse umursamaz görünür.
Ulusal medyada da çalışmış bir kardeşiniz olarak şunu rahatlıkla diyebilirim; “hamurunuzda habercilik varsa diğer her şey ikinci plandadır.”
Maalesef her şeyin siyasallaştığı, kamu menfaatinin nerdeyse hiç konuşulmadığı, haber kanallarının bile iktidar yanlısı, muhalif olarak ikiye bölündüğü güzel ülkemizde yalnızca işinizi bile yapsanız, birilerinin hedefi haline gelebiliyorsunuz.
İşte geçtiğimiz günlerde yaşadığım o menfur saldırı gibi.
Kızımı okula bırakıp evime dönerken tanımadığım 3 kişi tarafından saldırıya uğradım. Üstelik tam da yazılarımla sivrilmediğim, daha farklı bir alanda çalışma yaptığım dönemde!
İşin aslı ortaya çıkar mı bilmem! Takip edildiğim, her gün aynı saatte aynı yoldan yürüdüğümü bilen kişi veya kişiler tarafından organize edilmiş belli ki.
Kameraların olmadığı, olan bir tanesinin çalışmadığı yerin seçilmesi, 3 kişi saldırırken dördüncü kişinin de telefon kamerasına çekim yaptığını düşününce “adrese teslim” iş oldu bizim saldırı diyorum.
Kim veya kimler derseniz inanının bilemiyorum. Yerelde yayın yapan bir gazeteci kimi veya kimleri rahatsız edebilir? Rahatsız olanların, adli makamlara müracaat etmesi, böyle bir saldırıyı planlamaktan daha kolay değil mi?
İlçemizde kim benden bu kadar rahatsız olup, mafyavari işlere soyunmuş olabilir?
Mesleğim gereği birçok kurumun, o kurumların sorumlularının, başlarındaki kişilerin haberlerini yapıyorum. Kimi haberlerimle onları memnun ederken kimileri ile rahatsız ediyorum.
Toplumumuzun bu kadar çok kutuplaşması giderek artan şiddet olaylarını da beraberinde getiriyor.
Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı’nın, İSKİ Atık Su Tesisleri açılış töreni çıkışında uğradığı saldırıyı ilk yazan, tepkiyi ilk veren gazetecilerden biri de bendim.
Takip edenlerin gayet iyi bildiği gibi belediye başkanını ilçede en çok eleştiren de benim. Yine de kişinin yaptığı işi eleştirmek ile kişisel saldırıya uğraması arasındaki farkı gözetmeyi de meslek etiği ve insanlık namına unutmadım.
Her ne kadar haberi sosyal medyamdan duyurduğumda karşıtmışım gibi bana tepki gösterenler olsa da seçimle gelen seçimle gider veya kalır.
Bu kamuoyunun takdiridir. Milletin iradesine şiddet uygulanmaz.
Dolayısıyla bu şiddet olayını kınadıktan sonra başıma böyle bir saldırının gelmesi toplumumuz adına utanç vericidir.
İlçenin belediye başkanına saldırılıyor. Saldırıyı dile getiren, “yerlerde süründürdüler” başlığı atan ilçenin gazetecisine de aynı şiddeti uyguluyorlar. Bir farkla. Misli ile!
Peki, bu vatandaşın hali ne olacak?
İnsanlar yükselen enflasyonun altında ezilirken, ufacık bir olaya dahi ses çıkarmaya korkar oldular.
Haksız da değiller!
Ancak bilinmelidir ki halkımız adına sorgulamaya irdelemeye kimsenin görmediğini görmeye, duymadığını duymaya, yazmadığını / yazamadığını yazacağım.
Yılmadım, yılmayacağım…
Ömrümü adadığım mesleğimi şerefimle devam ettireceğim.
Sağlıklı günlerde görüşmek üzere…